1517 yılında karşısındaki Hacı Hekim camiisi ile birlikte yapıldığı düşünülmektedir. Erkekler ve kadınlar için iki bölüme ayrılan Hacı Hekim Hamamı, halk arasında çarşı hamamı olarak da biliniyor. Toplamda 24 kubbeli oldukça titiz bir mimari yapıya sahip. Duvar süslemeleri, kirpi saçakları, göbek taşı ve kurnalardaki süslemelerin birçoğu bozulsa da günümüze ulaşanlar güzellikleriyle görenleri kendine hayran bırakıyor. Kadınlar ve Erkekler bölümü faal olarak kullanılmaktadır.

Son derece parlak bir Antik Dönem geçmişi ile kalıntılarına sahip olan Bergama, UNESCO Dünya kültür mirasına adını yazdırdığı “Çok katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı” ifadesini fazlasıyla hakediyor. 18. Ve 19. Yüzyıllardan kalma tarihi evleri barından dar sokaklarda kaybolurken her biri birbirinden güzel mimari detaydaki görebilir, sokak çeşmelerinden su içebilirsiniz. Karşınıza çıkacak butik otellerin avlusunda serinlerken yaşayan tarihi doyasıya hissedersiniz.

Son derece parlak bir Antik Dönem geçmişi ile kalıntılarına sahip olan Bergama, UNESCO Dünya kültür mirasına adını yazdırdığı “Çok katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı” ifadesini fazlasıyla hakediyor. 18. Ve 19. Yüzyıllardan kalma tarihi evleri barından dar sokaklarda kaybolurken her biri birbirinden güzel mimari detaydaki görebilir, sokak çeşmelerinden su içebilirsiniz. Karşınıza çıkacak butik otellerin avlusunda serinlerken yaşayan tarihi doyasıya hissedersiniz.

Yapı tarzına göre XVI.-XVII.yüzyıl arasında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bedesten’in dört tarafında 4 kapısı bulunuyordu. Bu kapıları çeviren kemerlerin genişliği 2.4,yüksekliği 2.7 m.dir. Loncaya açılan kemerlerin kapısında,kapı kanadının üst mil yuvası ile söve yatağı bugüne kadar kalmış bulunmaktadır. Bugünkü kapısı (2.9×3 m. ölçüsündedir.)sonradan açılmıştır. Bir de mescit alıtna açılan daraltılmış kapısı vardır. Bedesten 21.4×13.9 ölçüsündedir.6 kubbelidir. Kubbeler 1.4m. kalınlığında olan iki fil ayağı ile duvarlarındaki 24 sivri kemer üzerine oturtulmuştur. Yanlara açılan kapıların üzerine fil ayaklarından gelen kemerler kapının tam ortasında bulunmaktadır. Burası, binanın en zayıf noktasını oluşturmasına rağmen kemerlerde hiçbir tasman görülmemektedir. Yüksekliği 9.75, açıklığı 5.2 m. olan kemerlerin birbirine bağlanması ve binanın açılmasını önlemek için atılan ahşap gergilerden bugün ancak delikleri kalmıştır.

Işık ve hava için kubbelerde tepe pencereleri bulunduğu gibi duvarlarda da küçük ışık pencereleri açılmıştır. Binada devrinin özelliklerini taşıyan inşaat malzemesi kullanılmıştır. Kubbeler, tuğladan 35cm.kalınlığında yapılmıştır. Tuğlalar arasındaki harç kalınlığı tuğlanın kalınlığı kadardır. Bu da yapı tekniğinin ayrı özelliklerinden biridir.

Taşhan ve İncirli Mescitle birlikte yapılmıştır. Hamamın soyunma salonundaki havuz üstüne konmuş olan mermer küp yüzünden Küplü Hamam adını almıştır. Hamamın kitabesi yoktur. 830(1427)vakıfnamesinde, Hatip Mahmutpaşa’nın oğlu Hibetullah tarafından yaptırıldığı ve vakfolunduğu anlaşılmaktadır. 8.5×16.6 ölçüsünde olan hamamın esas kubbesini taşıyan duvarla, moloz taş ve kireç harçla yapılmıştır. Hamama, caddeye bakan büyük kapısından girilmektedir.

Kadınlara tahsis edildiği günlerde ise arka sokağa açılan küçük kapısı açık bulundurulmaktadır. Soyunma salonunun üstü ahşaptır. Görülen kemer izleri, burasının kubbe ile örtülü olduğunu anlatmaktadır. Söylendiğine göre, bu kubbe, yüzyıl önce yıkılmıştır. Mermer plaka döşeli salonun ortasında bir havuz, etrafında soyunma yerleri vardır. Buradan, küçük kapı yanında bulunan ara kapısından soğukluk denilen odaya, oradan da yıkanma yerine geçilmektedir. Yıkanma yerinde bir göbek taşı, üç halvet ve bir sofa ile bir de tuvalet bulunmaktadır.

Göbek taşının üstünde büyük bir kubbe, ötekilerin üzerinde de daha küçük kubbeler vardır. Mermer döşemenin etrafındaki oluklar suları kanala akıtmaktadır.

Bu hamamda bulunan mermer küpün göbeğinde ,kabartma bir şerit halinde on beş süvari bir bayram gününü kutlamaktadır. Bu küp ile birlikte Bizans altını dolu olarak bulunan diğer iki küp şimdi İstanbul Ayasofya Müzesinde bulunmaktadır. Hamamın arapçası olan vakıfnamenin kısaltılmış Türkçesi şöyledir:

Bergama’da Ece mahallesinde (Vezirlerden ece bey adından) kendi mülkü hamamı, akar suyu, avlusu, havuzları, kapıları, kilitleri, odaları ve bütün eşyalarıyla vakfetti. Satılmaz, hibe edilmez, rehin bırakılmaz, değiştirilmez, ısen intikal edilmez kıyamete kadar. Eğer bir kimse bunun vakfolunduğunu işiterek değiştiririse, günahı tebliği edenlerin üzerinedir. Bir kimse bunun iptaline çalışır ve harap olmasına sebep olursa Allah’ın meleklerinin ve insanların lanetine uğrasın.

Antik Roma’nın en önemli hekimlerindendir. Deneysel fizyolojinin kurucusu ve dünyanın ilk spor hekimi olarak kabul edilmiş ve Hekimlerin İmparatoru, Şeyhû’s Seyadile (hekimlerin babası) gibi unvanlarla anılmıştır. Galen’in tıbbi görüşleri “Galenizm” olarak adlandırılır ve yüzyıllar boyunca tıpta etkisini sürdürmüştür. Tıbbın yanı sıra farmakoloji alanında da yeni teoriler geliştirmiştir.

Bergama’da MS. 130 yılı civarında doğan Galenos, o dönemin en önemli hekimlerini bir araya toplayan sağlık yurdu Asklepion’da tıp eğitimi görmüştür. Antik çağın Hipokrates’ten sonraki en büyük hekimi eczacılığın kurucusu olarak kabul edilen Galenos Bergama’da yıllarca çalışmış, Gladyatörleri tedavi ederken insanın anatomisini iyice tanıma fırsatı bulmuş, hekimlik deneyimini, arttırmıştır.

Damarların hava değil sıvı taşıdığını, kalp atışları ile nabız arasında ki ilişkiyi açıklamış, omuriliği zedelenen bir canlının felç olduğunu saptamış, sinir sisteminin önemini ortaya koymuş, sindirim ve boşaltım sistemlerini incelemiştir.

Hipokrates’in koyduğu hekimlik kurallarına, bugün bilinen şeklini veren de Galenos’tur. Roma’da saray hekimi olmuştur ve Marcus Aurelius, Septius Severus ve Caracella’nın sağlıklarını takip etmiştir. Deney ve incelemelerini içeren, ancak çoğu kayıp olan kitapları IX. yüzyılda arapçaya çevrilmiştir. Eserlerinin batı dünyasına ulaşması ise bu arapça çevirilerinin XII. yüzyılda latinceye çevrilmesi ile olmuştur. Günümüzde eczacılığın bir dalı ( Pharmacie Galeniqe ) onun adını taşımaktadır.?

Galen’in adı doğduğu şehir Bergama’da yaşatılmaktadır. Galenos adını taşıyan bir cadde bulunmaktadır. Galen’in heykeltıraş Ekin Erman tarafından yapılan güzel bir heykeli kentin Cumhuriyet Meydanında yer almaktadır.

Bergamalı Kadri, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yani 1530 yılında ilk Türkçe dil bilgisi kitabını yazmış, bir Osmanlı âlimidir. Kitabında en önemli husus yazım dilinin Türkçe ve kolay anlaşılır olmasıdır. Döneminde tüm eserlerin Arapça yazıldığını düşünürsek, kitabın önemi de meydana çıkmaktadır. Bu eser Türk Dil Kurumu tarafından 1946 senesinde yayınlanmıştır.

Son Pergamon Kralı III. Attalos (MÖ 138-133) MÖ 133’de öldüğünde, doğruluğu tartışmalı olan bir vasiyetle, Pergamon Krallığını Romalılara bıraktı. O yıllarda Pergamon Krallığı, bugünkü Adana ile İstanbul arasında çizilecek bir çizginin batısında kalan Anadolu topraklarını kapsıyordu.

Aristonikos’un, III. Attalos’un üvey kardeşi, önceki Krallardan II. Eumenes’in (MÖ 196-160) Efesli bir şarkıcı ya da fahişeden olma gayrı meşru oğlu olduğu söylenir.

Aristonikos, bu vasiyeti kabul etmedi ve kendini III. Eumenes adıyla Kral ilan etti. Kent soyluları ve Roma vasiyeti onayladı ve Aristonikos’un Krallığını ve kente girmesini kabul etmedi. Bunun üzerine Aristonikos isyan etti. Bu isyan sıradan bir isyan değildi. Kölelere ve serflere özgürlük ve eşitlik vadediyordu. Kardeşlik içinde yaşanacak bir Heliopolis (Güneş Şehri) kuracaklardı.

Kymeli (Cumea, İtalya’nın güneyinde bir antik kent) Blossius’un bu düşüncelerin teorisyeni olduğu söylenir. Blossius, Stoa felsefesini benimsemiş bir düşünürdü ve İtalya’da toprak refornu yapmak isteyen, ancak karşıtları tarafından öldürülen Romalı yönetici Tiberius Gracchus’un destekçisiydi.

Aristonikos’un isyanı Ege Kıyılarında diğer kentlerden de destek buldu ve geniş köle katılımlarıyla yayıldı. Roma isyanı bastırmak için MÖ 131 yılında konsül Publius Licinius Crassus Dives Mucianus önderliğinde bir ordu gönderdi. İzmir tuzlası yakınlarındaki Leukai’de yapılan savaşı Aristonikos kazandı ve konsül Mucianus öldürüldü.Bu zafer köleler arasında büyük bir başarı sayıldı ve isyancılar zafer sarhoşluğuna kapıldılar.

Bu kez Roma, iki yıl sonra, MÖ 129’da Anadolu’ya, konsül Marcus Perperna komutasında büyük bir ordu gönderdi. Manisa, Kırkağaç yakınlarında yapılan savaşı Roma kazandı. Aristonikos, o yöredeki Stratonikea kentine sığındı ama kent Roma baskısına dayanamadı. Aristonikos Romalılara teslim edildi. Aristonikos Roma’ya götürüldü. Orada, bir şekilde öldürüldüğü sanılıyor.

Aristonikos isyanı, o güne dek yer yer görülmesine rağmen, yıllar sonra olan Spartaküs önderliğindeki köle isyanından yıllar önce yaşanmış ilk büyük köle isyanı kabul ediliyor.

Neo Klasik tarza tasarlanan Yapı, seferberlik yıllarında yapılmaya (I. Dünya Savaşı yani 1914 ve sonrası) başlanmıştır. Binanın yapımı bitmeden Bergama Yunan işgaline düşmüş ve ancak 1922’de Yunan yenilgiye uğratıldıktan sonra inşaat Özel idare bütçesinden verilen ödenekle tamamlanmıştır.

Ana bina önce reji (tütün alım merkezi) işlevi görmüş ve înhisalar(Tekel) îdaresine bağlı kalmıştır. Daha sonra açılan yatılı bölge okulu da geçici statüde eğitim öğretim yapmıştır. Yapı, 11 Haziran 1931’de Maarif (Eğitim) Komisyonunca, İnhisarlar îdaresinden istenmiş, yatılı bölge okulu çıkarılmış, bina hazineye devredilmiş ve 4071,13 metre karelik alan 2,000-TL olarak Milli Eğitim Bakanlığınca satın alınmıştır. 1990’lı yıllarda Yol genişletilme çalışması sırasında bahçe duvarı 3-4 metre kadar içeriye çekilmiş ve yapının güneybatısındaki çeşme de bu duvarla birlikte yıkılmıştır. Yakın zamanda binanın ihtiyaca cevap vermemesi nedeniyle bahçe içerisine iki tane betonarme bina inşa edilmiştir. Uzun yıllar Bergama Lisesi olarak hizmet veren bina, günümüzde Milli Eğitim Müdürlüğü olarak kullanılmaktadır. Bahçesi içerisindeki betonarme binalar ise lise olarak hizmet vermeye devam etmektedir.

Kitabesi olmayan yapının Bergama’nın ticari faaliyetinin arttığı XV. yy sonu – XVI. yy. başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Tipik bir orta avlulu şehir içi hanıdır. Orta avluyu çeviren revak ve arkasındaki kare planlı odalar iki katta devam eder. İki girişli hanın zemin katındaki revak ve odaların üstü beşik tonozla örtülüdür. Bugün ahşap tavanlı olarak gördüğümüz 1. kat revaklarının üstünün aslında kubbeler ile örtülü olduğu tespit edilmiştir. Yatma işlevinin gerçekleştiği üst kat odalarından sadece giriş üstündeki odada kubbe örtü bulunmakta, diğer odaların üstünde beşik tonoz izlenmektedir.

M.Ö. 2400 yıllarında en önemli yazı maddesi olarak papirüs ortaya çıktı. Papirüs, Nil Nehri kıyılarında yetişen, yapraksız, üçgen gövdeli kamıştan yapılmış olup, çok uzun yıllar kitaplar bu yazı maddesi üzerine yazılmaktaydı.

M.Ö. 190 yılına gelindiğinde, İskenderiye Kütüphanesi ile Bergama Akropol Kütüphanesi arasında bir tür zenginlik savaşı ile beraber rekabet başladı. O dönemde en kullanışlı yazı malzemesi papirüstü ve o da Mısır’da üretilmekteydi.

Atina’da Neleus kendi arşivindeki ünlü kitaplarını açık arttırma ile satışa çıkardı. Bu açık arttırmaya İskenderiye Kütüphane Müdürü ile Bergama Akropol Kütüphane Müdürü katıldı. Bu rekabetin sonucunda Bergama Kütüphane Müdürü kitapların ağırlığı kadar altın vererek kitapları satın aldı. Bu olay, hem Yunan, hem Mısır hem de Anadolu’da büyük ses getirdi. Mısır Krallığı bu rekabetten aldığı ağır yaranın sonucunda, kendileri için çok büyük gelir kaynağı olan papirüsün Bergama’ya satışını yasaklayarak İskenderiye Kütüphane Müdürü’nü görevden alırlar. Bergama ise bu durumda yazı materyali açısından zor durumda kalmış olup önemli bir krize girmiştir. Bu krizi önlemek için Bergama kralı II. Eumenes yeni bir yazı malzemesi bulunmasını emrederek, papirüse alternatif bir yazı maddesi bulanı ödüllendireceğini açıklar. Ve çok geçmeden sanatçı Krates, krala oğlak derisinden özel biçimde hazırlanmış, üzerinde yazı yazılabilir bir örnek getirir. İstenilen kullanışa elverişli görülen bu kağıtlar daha sonra, bilim dünyasının yolunu ışıtacak olan parşömen adını alacaktır. Krates’in yardımcısı İrodikos ise derileri daha ince bölümlere ayırarak istenildiği gibi kullanılacak duruma getirir. Bu kağıda da Bergama kağıdı (Charta Pergamena) adı verildi. Bu ad ise türlü kullanışlardan sonra bugünkü dilimizdeki parşömen adını aldı. İlk parşömenler oğlak derisinden yapılmıştır.

Bulunduğu tarihten itibaren 1500 yıl yazı maddesi olarak kullanılan parşömenin en önemli özellikleri ise; hiçbirinin diğeri ile aynı olmaması, gerektiği gibi işlendiğinde her iki yüzüne de yazılabilmesi, yırtılamaması, alev almaması, olağanüstü dayanıklılığı, hat ve tezhip sanatına uygunluğu, üstündeki yazıların okunduğunda gözü yormamasıdır. Bütün bu özellikler parşömeni insanlığın bulduğu en dayanıklı yazı malzemesi yapmıştır. Parşömen, Bergama’nın insanlığa bir armağanıdır. Kağıdın, yazının diyarıdır Bergama… Bergama kağıdı deyince parşömen, ilk çağ kitaplığı denilince akla Bergama Kütüphanesi çağrışım yapar. Antik çağ bilim ve sanatını Rönesans’a taşıyan parşömendir. Dünyanın en çok inananına sahip iki dinin, kutsal kitapları olan Kuran ve İncil ilk defa parşömen üzerine yazılmıştır.

Bugün Dernek binamızın adresinde her ölçüde Parşömeni görebilirsiniz.

Bergama – Ayvalık arası, fıstık çamı ormanlarıyla kaplı devasa bir yeşil alan Kozak Yaylası. Bir kısmı İzmir, bir kısmı Balıkesir’e bağlı.

Arabayla Bergama’dan sadece 20 dakika mesafede olduğundan kolayca Bergama gezinize dahil edebilirsiniz. Ayvalık’tan ise 40 dakika sürüyor. Bergama – Ayvalık – İzmir – Ayvalık gezisi yapacaklar için harika bir rota.

Kozak Yaylası fıstık ağaçları ile dolu bir yer olduğundan, yerel mutfağa da fıstık yaygın olarak kullanılıyor. Denenmesini tavsiye ettiğimiz lezzetler;

Cilveli Çay – Çam fıstıkları kavruluyor, çayın içine atılıyor. O şekilde içiyorsunuz. Ben beğendim.

Fıstık Helvası – Ezilmiş çam fıstığından yapılan bir helva. İkisini de Kozak gezinizde kolaylıkla bulabileceğiniz lezzetler.

Bergama Yöresinin en gelişmiş el zanaatlarından olan halı, kilim, çuval, heybe, seccade gibi yünlü dokumalar, köy tezgahlarında dokunmaktadır. Halılarda kökboyalarının başarıyla kullanılması, renginin atmaması ve daima parlak kalması, bu halıların üstünlüğünü göstermektedir. Ayrıca, halıların ev tezgâhlarında Gördes-Türk düğümü ile dokunmuş olması da ayrı bir özellik taşımaktadır.

BERGAMA HALILARININ BÖLGELERİ

  1. Kozak Yöresi (Köyler: Gubaş, Kılaz, Karaçeli, Yağcıbedir,Tahtacılar)
  2. Yuntdağı Yöresi (Köyler: Derici, Yüncü, Sarıkeçili, Maldan, Gaylan)
  3. Yağcıbedir Yöresi (Köyler: Kocaoba, Yağcıbedir, Mazılı, Çağlan, Yenice, Samanlık, İslamlar, Kızılçukur, Demirciler, Kıroba, Çakırlar,Yanıgüde )
  4. Karadağ Yöresi ( Köyler: Hardal, Kaan, Muslu, Çepni, Yağcıbedir ) 19.yüzyıla kadar Bergama halıları çok fazla rağbet görüyordu. Hemen hemen her evde halı tezgâhı vardı. Yılda ortalama 19 km halı ihraç ediliyordu. Özellikle Avrupa’da soylu ve koleksiyonerlerde ve hatta kiliselerde Bergama Halıları oldukça ünlü idi. Günümüzde ise sadece bazı köylerde halı üretimi yapılmaktadır.

Bergama halıları, çeşitli renk ve özelliklerinin yanında öyküleri ile de ilgi çekmektedir. Özellikle “Kız Bergama” adı ile anılan halıları dokuyan Yağcı Bedir (Yaycı Bedir) Aşiretinin bir öyküsü bahse konu halının içine sığdırılmıştır.

Öyküye göre; Yağcı Bedir Aşireti, Bergama Küçükkaya’da konakladığı dönemde aşiretin oğlu ile obanın güzel kızı birbirlerine âşık olur. Aşiretin Beyi, kızı babasından ister. Fakat kızın babası inat eder, kızını vermez. Bu durum onur konusu yaşanınca kanlı bir kavgaya
dönüşmüş. İki tarafın erkekleri savaşmış ve beyin oğlu bu kavgada ölmüş ve Aşiret ikiye ayrılmıştır. Bunun üzerine erkek tarafı göç ederek Sındırgı yöresinde yeni üç köy oluşturarak buraya yerleşmiş. Diğer tarafta kız, büyük üzüntüyle evine kapanıp halı dokumuş. Dokuduğu halılara şekillerle ve renklerle tüm duygularını yansıtmış. Örnek olarak; kırmızı, ayrılığı; siyah, üzüntüyü; beyaz, umudu; mavi, tükenmeyen umudu; dört nokta, aşkı engelleyen aile bireylerini; Süleyman yıldızı, Bey’in oğlunu; burgular, gönül kilitlenmesini; çapalar, engellenme araçlarını; kırmızıdan pembeye geçiş, evlenme isteğini dile getirmektedir. Bu desen ve renklerle dokunan halılara “Kız Bergama” denilmektedir.

Günümüzde Kızılavlu’nun bulunduğu sokakta çok sayıda halıcı ve antikacıda bu halıları görebilirsiniz.