Pergamon, Kuzey Ege’de Kaikos (Bakırçay) Irmağı’nın doğu-batı yönünde uzandığı graben vadisinin kıyısında yer almaktadır. Kuzeyde Pindasos (Kozak), güneyde Asperdenon (Yund) Dağları ile çevrili olan kentin doğusunda Selinos, batısında ise Ketios çayı uzanmaktadır.

Antik metinlerde Pergamon ya da Pergamonos  olarak geçen kentin adı, Anadolu’da çok eski dönemlerden beri bilinen mahalli bir dilden gelip ‘Kale’ veya ‘Müstahkem Mevkii’ anlamına gelmektedir. Kale Dağı’nın tepesindeki Antik Pergamon yerleşimi dışında Bakırçay Ovası’na dağılmış olan pek çok höyük bulunmaktadır. Bu höyüklerde yapılan araştırmalar ışığında kentin iskan tarihinin Eski Tunç Çağı’na (M.Ö. 3000) kadar gittiği anlaşılmıştır.

Homeros; ‘Teuthrania Bölgesi’nde yaşayan ve Ketiler adı verilen bazı boyların, Troia savaşlarına karışmış olduklarından söz etmektedir (İliada ve Odesseia). Bu konuda araştırma yapan bazı bilim adamları, bu halkın Mısır anıtlarında ‘Kheta’ diye anılan Hititler olabileceğini söylemişlerdir. Ancak Pergamon bu dönemde Hititler’in batıdaki en uç yerleşimlerinden biri olsa bile, buralarda yaşayan halk, M.Ö. I. binin başlarında göçebe Thrako- Phryg kavimleriyle ve Yunanistan’dan Kuzeybatı Anadolu’ya gelen Aioller ile karışmış olmalıdırlar.

Pergamon Tepesi’ndeki Akropol’de ilk yerleşim izleri M.Ö.7.-6. Yy.’a kadar gitmektedir. Pausanias; Bergama’nın Andromaque’nin oğlu kahraman Pergamus tarafından kurulduğunu söyler. Başka bir kaynakta ise Pergamon’un efsanevi kurucusu olarak Herakles’in oğlu Telephos gösterilmektedir. Antik metinlerde Pergamon adı ilk defa Ksenophon’un ‘Onbinlerin Dönüşü’ adlı eserinde geçmektedir. Ksenophon M.Ö. 400-399 yıllarında Pergamon’a uğramış ve Persli hükümdarlara bağlı yerel yönetici olan Eretria’lı  Gongylos’un evinde kalmıştır.

Büyük İskender’in M.Ö. 334 yılında Doğu seferine çıkmasıyla Persler’in Andaolu’daki 200 yıllık saltanatı son bulmuştur. Bu tarihten sonra tüm Batı Anadolu’da olduğu gibi Pergamon da Makedonya Krallığı’nın hakimiyeti altına girmiştir. Ancak İskender’in 33 yaşında amansız ölümüyle İmparatorluğun toprakları, uzun süren mücadeleler sonucunda, ardılları arasında paylaşılmıştır. M.Ö. 301 yılında Pergamon yöresini ele geçiren Makedonyalı Komutan Lysimachos krallığını ilan etmiş ve 9000 talentlik savaş ganimetini Kale’de tutması için Philetairos adlı subayı görevlendirmiştir. M.Ö. 282 yılında isyan çıkaran Philetairos yönetime el koymuş ve yaklaşık 150 sürecek olan Bergama Krallığı’nın temelleri atılmıştır.

Bergama Kralları;

  1. Philetairos (M.Ö. 281-263)
  2. Eumenes (M.Ö. 263-241)
  3. Attalos (M.Ö. 241-197)0
  4. Eumenes (M.Ö. 197-159)
  5. Attalos ( M.Ö. 159-389
  6. III. Attalos ( M.Ö. 138-133)

Attalos’un haraç isteyen Galatlar’a karşı yaptığı savaşta başarı sağlaması, arkasından II. Eumenes’in Antiochos III’ü yenerek Apameia Anlaşmasıyla (M.Ö.188) Toros Dağları’na kadar Küçük Asya’yı elde etmesi, Marmara Denizi kıyısından Akdeniz’e kadar uzanan Pergamon Krallığı’nın siyasi açıdan en güçlü dönemini yaşamasını sağlamıştır. II. Eumnes, Atina Akropolü’nü örnek alarak Bergama’yı, Hellenistik Dünya’nın en güzel kentleri konumuna ulaştırmayı amaçlamıştır.

Pergamon krallarının kültür ve sanata verdikleri önem, mimarlık ve heykeltraşlık açısından önemli eserlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. III. Attalos’un günümüzde hala tartışmalı bir vasiyet ile Pergamon Krallığı’nın Roma İmparatorluğu’na bırakılmasının (M.Ö.133) ardından bu kent Roma’nın Asya Eyaleti’nin başkenti olmuştur ve ona Néocore, yani ‘Mabetler Muhafızı’ ünvanı verilmiştir.

Roma Cumhuriyet Dönemi’ne son veren Actium Savaşı ( M.Ö. 31) ile Bergama da tüm Roma gibi dört yüz yıllık bir barış ve refah dönemine girmiştir. M.S. 3. yy’dan itibaren Roma İmparatorluğu‘nun güç kaybetmeye başlaması Pergamon’u da etkilemiştir. M.S.395 yılında Roma İmparatorluğu’nun Batı ve Doğu Roma olarak ikiye ayrılmasıyla Bizans egemenliğinde kalan kent, iyice küçülmüştür. Bizans Dönemi’nde kent daraltılmış yeni bir surla çevrilmiştir.

Bizans İmparatoru Diocletianus’un Asya Eyaletlerini yeniden yapılandırmasında Bergama yine Asya Eyaleti’nde kalmıştır. İmparator Teodosius zamanında bu eyalette bulunan dört metropolden bir tanesi Bergama idi. Bu dönemde kent Hristiyanlık aleminin önemli bir piskoposluk merkezi olup, yedi apokalyptik kiliseden birine sahip olmuştur.

Bergama 716’da bir süre Araplar tarafından işgal edilmiş, 1300 yılların başında  Bergama’da  Menteşeoğulları ile birlikte Türk Dönemi başlamıştır. Menteşeoğullarını Karesi Beyliği takip etmiş, 1333 yılında kentin sultanı Yahşi Bey olmuştur. 1345 yılında Orhan Bey tarafından kent, Karesi Beyliğinden Osmanlı yönetimine geçirilmişti. 1402 yılında Ankara Savaşı ile Timur’un Yıldırım Beyazıt’ı yenmesiyle başlayan Anadolu’daki Moğol hakimiyetine paralel Bergama  da Moğol istilasına maruz kalarak Osmanlı yönetiminden çıkmıştı. 1425 yılında II.Murat Döneminde Bergama tekrar Osmanlı topraklarına dahil edilmişti.

Türk Dönemi ile birlikte Bergama Kalesi (Akropol) yerleşim merkezi olmaktan çıkmıştır. Yeni yerleşim alanı olarak kalenin etekleri ve düzlük alanlar tercih edilmişti.

Türk Döneminde Bergama voyvodalık-ayanlık rütbesi taşıyan sülale beyleri tarafından yönetilmekteydi. Günümüze kalabilen kitabe ve mahkeme sicillerinden  1737’de Arapoğulları, 1775’te de Karaosmanoğulları yönetimde söz sahibi idiler. Ancak II. Mahmut Döneminde bütün ayanlıklara son verilmiş, 1841 yılında kaza müdürlükleri, 1867 yılında da bu müdürlükler kaymakamlığa dönüştürülmüştür.

Türk Döneminde Şehrin sosyal yapısı bakacak olursak; Türk, Rum, Ermeni, Yahudi ve diğer yabancı gruplardan oluşan nüfusu vardı. Kalenin eteklerinde Rumlar, Bergama Çayı (Selinos) ‘nın sağ ve sol kıyıları boyunca Yahudiler ve Ermeniler, Bakırçay Ovasına doğru düzlük alanlarda da Türkler yerleşmişti. Bu nüfusa Balkanlardan gelen Türk göçmen grupları dahil oldu. Göçmenler Bergama ve çevresindeki köylere yerleşmeye başladı. Ayrıca 19 yy’da konar-göçer aşiretler de Bergama ve çevresinde yeni köyler kurmuş ve yerleşmişlerdi.

Bergama, Türk Dönemi ile birlikte yeni yerleşim alanında yeni imar faaliyetleri ile mimarisi ve farklı etnik gruplardan oluşan sosyal çehresi ile sanat tarihi, etnografik – folklorik açıdan yeni bir gelişim sürecine girmiştir.